Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.
Dünyanın Geleceğine Bakış - 2 (İnceleme)
David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli
kitabın
Olası gelecek bölümünde şu bilgiler yer almaktadır
:
Gelecekbilimciler arasında kuruluşların
gelecekteki eğilimleri değişik yöntemlerle anlamalarına yardım etmek için
kullanılan dört akım bulunur.
Hepsinin avantajları ve dezavantajları var.
İlki, klasik akım, beklenen eğilimleri araştırır.
İkincisi, senaryocu akım, olası eğilimleri
araştırır.
Üçüncü akım olan gelecek şekillendirici akım,
istenen geleceğin şekillendirilmesini araştırır.
Dördüncü akım, yani joker kartları yaklaşımı,
günümüzde bizce beklenmeyen ancak gerçekleşebilecek eğilimleri araştırır.
-------
Geleceği etkileyebilecek o kadar çok değişken var
ki bu akımların tüm değerlendirmeleri dikkate alınabilse bile olabileceklerde
isabet kaydedilebilme ihtimali oldukça düşüktür.
Özellikle sosyal hareketlenmelerin geleceği nasıl etkileyeceğini tahmin
etmek çok zordur.
Benim inancım sosyal
hareketlenmelerin geleceğin şekillenmesine önemli rol oynacağı yönünde.
Bu nedenle daha sonraki mesajlarımda bu hususta
daha detaylı açıklamalarda bulunacağım.
Kitabın ikinci bölümünün ilk kısmında şu bilgiler
mevcuttur :
İKİNCİ BÖLÜM
1968 yılında "Nüfus Bombası" adlı kitabı
yazan Paul Ehrlich kitabında insanoğlunun o zaman olduğu gibi her 35
yılda bir nüfusunu ikiye katlaması durumunda, 900 sene içinde dünyada 60
trilyon kişinin yaşayacağını yazdı.
Hesaplarına göre deniz
de dahil dünyanın her metrekaresinde 100 kişi olacaktı.
Yakın zamanda toplu açlık yaşanacağı yönünde
uyarıda bulundu.
Daha 70'li yıllarda her sene en
az 10 milyon kişininin açlıktan öleceği ve bu rakamın 2000 senesine yaklaşıldığında öleceklerin
yanında solda sıfır kalacağı değerlendirmesini yaptı.
Değişik araştırmalara göre Çin'in insan
gücü 2020 civarında yok olmaya başlayacak ve yaş ortalaması ABD gibi ülkelerinkinden çok daha
yüksek olacak.
--------
Bir çok kişi BİLİMSEL olduğunu iddia ettikleri
gelecek tahminleri yapmaktadır.
- Petrol savaşları
- Su savaşları
- Doğa kirliliği gibi sebeplerle ortaya çıkacak
problemlerden doğacak savaşlar
- Nükleer savaş
- Artan nüfus nedeniyle yaşanacak savaşlar
- Gıda ihtiyacı nedeniyle yaşanacak savaşlar
vs.
Bu tahminlerin gerçekleşmemesinin/gerçekleşmeyecek
olmasının sebebi insanların
yaratıldıktan sonra başıboş bırakıldıkları sanmalarından kaynaklanmaktadır.
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.
David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli
kitabın
Sermaye Transferleri bölümünde şu bilgiler yer almaktadır :
Kabul edilen görüş, 21. yüzyılın hayırseverliğin
altın çağı olacağı.
Kimi bırakacak kimsesi olmadığından, kimi de tek
bir çocuğa bu kadar büyük miktar bırakarak onu yozlaştırmak istemeyeceğinden,
bir çok insan elindeki servetin büyük bir kısmını
kendi toplumuna hizmet veren hayırsever kurumlara bırakacak.
-----
Amerika'da uygulanan ekonomik sistem sayesinde
sahip olunan bir bilgi ile bireyler kısa sürede büyük miktarda servetlere sahip
olabilmektedirler.
Kısa sürede elde edilen büyük miktarlardaki
servetlerin çeşitli hayır işlerinde kullanılması yaygınlaşmaya başlamıştır.
Ayrıca dünyada yaşanan doğal afetler
dünyanın her tarafındaki insanları bu bölgelere maddi/manevi yardıma
yönlendirmektedir.
Daha önce kısaca belirttiğim sosyal
haraketlenmelerden biri bu şekilde gelişmektedir.
Bu tür bir sosyal hareketlenmenin sonuçlarını
tahmin etmek oldukça zordur.
David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
Tekonolojik Yönden itici güç bölümünde şu bilgiler yer almaktadır :
Alvin Toffler 1980 yılında yayınlanan Üçüncü dalga
isimli kitabında, geliştirdiği sosyal ve kültürel dalgalar teorisini kullanarak
2000 li yılların ekonomik değişimlerini
tanımlamaya çalıştı.
Toffler'in teorisine göre insanoğlu günümüze kadar
üç devrim dalgası yaşadı ve bunların her biri aile yapısından savaş
tekniklerine birçok
önemli değişikliği beraberinde getirdi.
- İlk devrim insanoğlunun çobanlık yapmak ve
barınak aramaktan yerleşik düzene geçmesi ve özellikle çifçiliğe başlamasıydı.
- İkinci devrim, büyük kısmı tarıma dayanan
ekonomiden temeli endüstriye dayanan ekonomiye geçişti.
- Üçüncü dalga, sanayiye bağlı ekonomiden bilgiye
ve simgelere bağlı ekonomiye geçiştir.
Toffler bu üçüncü dalgada bilginin serveti
yönlendireceğini ve ekonomi, insanlararası iletişim ve aile yapısındaki
değişikliklere yol açacağını öngördü.
--
Bilginin serveti yönlendirmesi, iletişim konusunda
gelişmeler gözlemlenebilmektedir.
Toffler'in Aile yapısında ne tür değişmeler
olacağını öngördüğünü bilmiyorum.
Aile yapısında meydana gelecek gelişmelerin
sonuçlarını kısa vadede görmek mümkün olmaz.
Fakat geleceğin nasıl
şekilleneceğini anlamak için aile yapısında meydana gelen değişimlere çok
dikkat etmek gerekir.
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.
David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli
kitabın
21. Yüzyılın Tekonolojik Eğilimleri bölümünde
altını çizdiğim cümleler :
Dört Boyut teorisi
Benzer bir teoriyi ilk öneren Economist editörü
Frances Cairncross, iki binli yılların başında mesafe kavramının öldüğünü
söyledi.
1) Sıfır boyutu : 30.000 sene önce sürekli korku,
insanoğlunun fiziksel özgürlük bilincini sıfır derecesinde tuttu.
Yaşadığı mesafede (mağaralar ve çevresi) hürriyeti yoktu. Bu nedenle
Cairncross bu kültürü "Nokta kültürü" olarak tanımladı.
2) Birinci boyut : Tarım toplumuna geçişle
birlikte insanlar arası iletişim arttı. Daha geniş bir alanda hareket etme
imkanına kavuştu.
3) İkinci boyut : Yön bulma
teknolojileri dünya üzerinde geniş alanları kontrol altına almasını sağladı.
35 sene içinde Avrupalı denizciler Afrika'yı
dolaştılar, Kuzey ve Güney Amerika'yı keşfettiler ve o zamana kadar insan yüzü
görmemiş yerlere ulaştılar.
Böylece 19. yüzyılın sonunda, ikinci boyut devrimi başladıktan 400 sene
sonra, Avrupa'daki 25 ülke dünyanın % 85 ine hakimdi.
4) Üçüncü boyut : Şimdi birinin 1900 yılında
İngiliz donanması'nın amirallerinin karşısına geçip, insanoğlunun ikinci
boyuttan çıkıp,
üçüncü boyuta uçağını söylediğini düşünün.
2004 yılında Brian Binnie'yi atmosferin dışına
yolladı; Voyager
1 ve Voyager 2'yi Güneş sisteminin dışında dolaşmaya gönderdi.
Wright kardeşlerin 1903 yılında uçmanın mümkün
olduğunu ispatlamasından sadece 30 sene sonra, tek bir nükller bomba taşıyan
bir uçağın,
bin savaş gemisinden ve ağır tankların taşıdığı yüz
bin askerden daha kuvvetli olduğu ortaya çıktı.
5) Dördüncü boyut : 21. yüzyılın başında insanoğlu
her şeyi küçük elektron bitlerine dönüştürme yöntemlerini ve bu bitleri
içlerinde
depolayıp zaman ve alan kısıtlaması olmadan başka
bir yere iletebilen araçları geliştirmekle meşgul.
Aynı şekilde, bugün elimizde
bulunan kablosuz teknolojiler Wright kardeşlerin ilk 12 saniyesidir.
Onlar nasıl gökyüzünün uçan cisimlerle dolacağını,
uzayda varılabilecek derinlikleri ve bulunacak uçuş yöntemlerini tahmin edemediyse,
biz de 21. yüzyılın başında alanı küçücük noktalara sığdırıp neredeyse
aklımıza gelebilecek her şeyi iletebileceğimizi hayal edemiyoruz.
Sıfır boyutuna geri dönersek, homosapienlerin
birinci boyuta geçişinin onbinlerce sene aldığını görürüz.
İkinci boyuta geçişleri sadece bir kaçbin sene
gerektirdi.
İkinci boyuta geçiklerinde üçüncü bir boyut
olduğunu görmeleri 400 yıl ve bu boyutun tüm potansiyelini kullanmaları 100 yıl
aldı.
Bu nedenle dördüncü boyuta geçişin sadece birkaç onyıl alacağını varsayabiliriz.
İnsanlık tarihinde ilk
defa birçok insan bir boyutta doğup büyüdükten sonra başka bir boyutta
çalışacak.
Dördüncü Boyutun Teknolojileri
İnsanoğlu yerçekimini aşmak için yaratıcı
teknolojiler geliştirdi ancak herkes bu kuvveti ortadan kaldıramayacağımızı,
sadece karşı koyabileceğimizi kabul etti.
... Yerçekimi günümüzdeki kadar önemli ve etkili
olmayacak.
Thomas Gold 1990'ların gaz ve petrol tüketim
değerlerini kullanarak dünyanın katmanlarında
insanoğluna 500 milyon yıl yetecek kaynak bulunduğunu hesapladı.
Amerikalı elektrik firması Pacific Gas and
Elektric 2016 yılından
itibaren uzayda üretilecek 200 megavat elektriği almak üzere Solaren şirketiyle
imzalamak istediği anlaşma için yasal onayları
beklediğini belirtti.
*******
Amerika 1960'lı yıllardan beri Uzay teknolojisini
geliştirmeye çalışmaktadır.
Bu çabalarının HEDEFİNE ulaşmayacağına inanıyorum.
(Bu alandaki çabalar farklı alanlarda faydalı
ürürler ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Fakat asıl hedef olan uzay
seyahatlerinde ciddi bir ilerleme kaydedilememektedir/kaydedilemeyecektir.)
Bu şekilde düşünmemin sebebini başka bir mesajda
açıklayacağım.
Gelişmekte olan ülkelerin cansız maddelerin hızlı
nakledilmesi (ışınlama) teknolojisine ve zaman içerisinde hareket edebilme
teknolojisine yatırım yapmaları gerektiğini düşünüyorum.
Bu iki alanda kısa sürede gelişme kaydedilecektir.
Bu alanda başarılı olan bir ülkenin bölgesel veya süper güç olabilme
ihtimali çok yüksektir.
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.
David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli
kitabın
ÜÇÜNCÜ BÖLÜMünde altını çizdiğim cümleler şunlar :
Anlaşmazlık Eğilimlerinde Dört Güç
Bu kitabın temelindeki soru, 21. yüzyılın süper
güçlerinin kim olacağı değil, hangi ülkelerin coğrafi baskılara maruz kalıp
korkularını yenmek için askeri güç toplayacağıdır.
21. yüzyılın başında bu ölçülere uyan dört ülkenin
bulunduğunu söylemem uç bir görüş olarak algılanmaz.
Kitabın bu bölümünde bu ülkeleri ayrı ayrı
inceleyip coğrafi şartları dolayısıyla hangi kaygıları taşıdıklarını
belirteceğim.
Bu dört ülke Amerika, Rusya, Türkiye ve Japonya'dır.
Türkiye, Amerika'nın kendisine karşı takındığını
hissettiği tehditkar tavra karşı Japonya'yla bir pakta girmek isteyecek.
Bu tehdit duygusu, 2050 yılı civarında ortaya
çıkacak yeni bir mücadelenin temelini oluşturacak.
Amerikan seçim propagandasının yarattığı gürültü,
insanları yeni başkanların ABD'nin korunma ve saldırı stratejileri açısından
yeni fikirler getirdiğine inanıyor.
Ancak bu stratejilerin doğrudan ABD'nin coğrafi
konumundan ortaya çıktığını unutuyorlar.
Her başkan stilini veya ince ayrıntılarını değiştirebilir ancak bu
stratejiye önemli bir eklemede bulunamaz ve önemli bir şeyleri de çıkaramaz.
ABD'nin stratejisine beş prensip hakim:
1) Amerika kıtası, özellikle de Kuzey Amerika
üzerindeki kontrolünü devam ettirmek
2) Stratejik derinliğini korumak
3) Kuzey Amerika kıyılarına ulaşan yolları elinde
tutmak
4) Okyanuslara egemen olmak
5) Avrasya ülkelerinin bölünmüşlüğünü devam ettirmek
Bu nedenle Meksika, ABD'nin ana sorunu. ABD'de
oturan Meksikalıların Meksika körfezi, Atlantik Okyanusu ve Pasifik Okyanusu
kıyılarındaki
bazı merkezleri ABD'den koparabileceğini
söyleyenler var. Friedman'a göre 21. yüzyılın sonuna doğru Amerika'nın
savaşı bu olacak.
Bu nedenle, ABD'nin İsrail'i bir gün Birleşik Devletler'in bir parçası
yapacağını düşünen İsrail'liler hayal kuruyor.
ABD, İsrail'in bulunduğu bölgeyi Amerika kıtasını
koruyacak bir alan olarak görmüyor.
İsrail, ABD'nin alansal savunma stratejisinin bir
parçası değil.
İsrail'in Amerika'nın müttefiği olmasının
nedenledi coğrafi değil.
Ancak bu nedenler o kadar karmaşık ve hassas ki bu ilişkilerin bozulması
çok kolay.
Norveç, Danimarka, Japonya ve Türkiye daha çok
Rusya'nın denizyolu olanaklarını kısıtladıkları için ittifak kurulan ve
tesadüfen
Amerikalılarla başka çıkarları da çakışan
ülkelerdir.
ABD, sadece birleşik bir kıtasal kuvvetin başka bir kıtasal gücü istila
edip kontrol edebileceğini biliyor.
Avrupalılar 20. yüzyılın iki savaşında birbirini
vururken Amerikalı stratejistlerin o kadar sevinmesinin nedeni budur.
Aynı sebeple 2003 yılında Avrupa
Birliği'nin oluşturmaya çalıştığı "ortak" dış politikanın değersiz
bir evraktan öteye gitmediğini görünce memnun oldular.
Avrupalıların ABD'yle beraber Irak operasyonuna
katılıp katılmama konusunda farklı görüşlere sahip olması, tek bir siyasi
ve askeri
oluşturamayacaklarının
kanıtıydı.
Dünyanın herhangi bir yerinde yeni bir güç ortaya
çıktığında ABD hemen
yakınında karşı bir kuvvet kuruyor.
ABD, Rusya'nın etrafındaki birkaç gücü organize
ediyor, destekliyor ve birbirine düşürüyor.
Bunlardan ilki Türkiye, diğerleri de Polonya ve
Çek Cumhuriyeti.
Savaştan sadece 21 sene sonra Almanya, Fransa'ya
yeniden saldırdı ve sadece 6 hafta içinde tamamen işgal etti.
Günümüzde hiçbir ülke ABD nin onayı olmadan başka
bir ülkeye karşı deniz saldırısına girişemez.
Amerikalılar Berlin Duvarının yıkılmasını ve
Sovyetler Birliğinin parçalanmasını zafer olarak gördü.
Ruslar içinse bu, Putin'in bir süre önce söylediği gibi trajik bir
olaydır, ancak tüm sistemin çöküşü değil sadece bir cephede yenilgidir.
Avrupalılar Rusların doğalgazına bağlı durumda ve çatışmalara girme istekleri o kadar zayıf ki
güç denkleminde önemsiz durumdalar.
On yıllık yeni soğuk savaş
Bu oyun, yüzyılın ikinci onyılı süresince oynanacak. Soru oyunun yeniden başlayıp başlamayacağı
değil nasıl oynanacağı.
Rusya, ABD'nin dikkatini Müslüman dünyasına
çekmeye devam edecek; bunun için Ortadoğu'yu da güzelce karıştırmaya çalışacak.
İran'a teknoloji, destek ve kaynak sağlayarak
ABD'nin dikkatini oraya çekecek; diğer konulara eğilmemesini sağlayacak; asıl
ilgilendiği alan olan Orta Avrupa'da ABD'den tavizler elde edebilmek için
kapalı oynayacak.
Bu seçeneklerin ortak sonucu şudur :
Radikal İslam'a karşı mücadele Amerika'ya pahalıya mal oluyor.
Uzun vadede Rus tehdidi, İslami tehditten çok daha
büyüktür.
Korku, dünyadaki en önemli dürtüdür. Karşısında
başka bir korku olmadığında, insanları kendilerinin bile mantıksız gördüğü
şeyleri yapmaya itebilir.
Moskova, iyi savunma seçeneklerine sahip olmadığı
için hep saldırgan davrandı.
Rusya'nın güney sınırında bu çatışmaya
hazırlayabilecekleri, yeterince büyük ve kuvvetli bir ülke bulmak.
Bu zamanı geldiğinde ABD'ye karşı bir
tehlike oluşturmayacak ancak güvenlik ve kültür engellerini aşabilecek bir ülke
olmalı. Tabi ki ABD göreve hazırlama aşamasında bu ülkeye yardım edecek,
finansmanını sağlayacak ve teşvik edecek. Seçilen ülkenin stratejik risklere
atılmayı göze alması için,
başarıya ve yenilenmeye özlem duyan bir ülke
olması gerekir.
Batıyla, Avrupayla, Asyayla, Ortadoğu ülkeleriyle
ve mümkünse İslam alemiyle kültürel, finansal ve güvenlik ilişkileri içinde
olmalıdır.
Bu şartlara uyan tek doğal seçenek Türkiye'dir.
TÜRKİYE
(Araplar) Ancak sonunda bölgedeki gücün İran veya
İsrail yerine Türkiye'de olmasını tercih edecekler.
Arap Yarımadası yüzyılın ikinci on yılında sosyal
ve siyasi gerilemesine devam ederken, Ortadoğu'daki bazı devletler güvenlikleri
ve ekonomik gelişmeleri için Türkiye'ye bağlı olacaklar.
Türkiye'nin eski Arap diktatörler devrildikten
sonra kurulacak rejimlere yardım etmesi, özellikle de radikal dini grupların
başa gelmesinin
önlenmesine veya yeni rejimlerin beklentileri
karşılamasına yardımcı olması istenirse, hiç şaşırmam.
Türkiye'nin coğrafi konumu, Orta Asya'daki kaynaklardan gelen petrol ve
gaz hatlarının anayolu olmasına olanak veriyor.
Bu hattın adı Transhazar
Boru Hattı ve Rusya'yla İran'ı devre dışı bırakıyor.
Türkiye çeşitli enerji kaynaklarını kullanmak
zorunda, zamanı gelip tedarikçilerinden birine
karşı hareket ettiğinde diğerlerine güvenebilmesi şart.
Arnavutluk ve Bosna'daki Müslümanlar hehp
Türkiye'nin yanında oldu ve Avrupa'yla köprü görevini gördüler.
Eğer Türkiye Kürt özerk bölgesinin sınırındaki
Irak bölgelerine, örneğin petrol
dolu Kerkük'e el koyabilirse, ABD'nin Irak'tan çıkmasından sonra istikrarı
sağlayacak ekonomik konumu ve gücü elde edecektir.
ABD'nin tek yapması gereken, bölgesel güçler
arasında düşük yoğunluklu çatışmaların devam etmesini ve hiçbirinin
kazanmamasını sağlamaktır.
2020 RUS SAVAŞI
Ruslar da askeri maceralara girmek istemiyor. Bu
nedenle askeri çatışmayı önlemek için onlarda ABD sponsorlu Türkiye kaldıracına
karşı baskı kurmaya çalışacak. Doğu Avrupa'yı yalnız bırakmak amacıyla NATO'nun
moralini bozmaya çalışacaklar.
Bunu yapmanın en kolay yolu Rusya'dan gelen gaz
hattına güvenen Almanya ve Fransa'yı, ABD VE Polonya kuvvetlerini arttırmayı
durdurmazsa,
büyük bedel ödeyeceklerine ikna etmektir.
2020 İsrail - Suriye Savaşı
İki tarafın da elindeki teknolojiler insan hayatı
değil ama alt yapı bakımından büyük yıkıma neden olacak.
İsrail böyle bir yıkımı göze alamayacağından, tüm
enerjisini kullanarak sınırlarını merkezinden olabildiğince uzağa çekmeye ve
Ortadoğu'da önceki savaşlarda elde ettiklerinden daha etkili tampon bölgeler
oluşturmaya çalışacak.
2020 Rusya-Türkiye Savaşı
Rusya zengin kaynaklarına odaklanmaya devam edecek
ancak bu kaynaklar zamanla stratejik gücünü kaybedecek.
Sonuç olarak Rusya, 21. yüzyılın ikinci yarısını
şekillendirecek teknolojilerin gelişmesi konusunda geride kalacak.
2050 Japon Savaşı
Dünya Bankası'nın tahminlerine göre 2030'larda
1,8'e inecek olan doğurganlık oranı Çin'in bunun ciddi sonuçlarıyla uğraşmasını
gerektirecek.
0-14 yaş arasındaki çocukların nüfusun
sadece % 15'ini oluşturacağı bu durumda Çin'in yaşayacağı dahili ekonomik kriz
devleti yıpratacak ve ülkenin artık gizleyemeyeceği ciddi ayaklanmalara yol
açacak.
Bu nedenle, çoğu kişinin düşündüğünün tersine Çin 21.
yüzyılın her şeye kadir süper gücü ABD'ye meydan okuyamayacak.
Tüm Asya ülkeleri arasında ve tüm gelişmiş ülkeler
arasında demografik krizi 21. yüzyılın ortasında en şiddetli yaşayacak ülke
Japonya.
Nüfusunun sadece %10'u 0-15 yaş arası çocuklardan
oluşacak.
Staratejik Silah
2040'lı yılların stratejik silahlarından biri
sesten 10 kat hızlı, saatte 13.000 km hızla uçabilen hipersonik uçaklar veya
Cruise füzeleri olacak.
Endonezya Takımadası dünyanın geri kalanının
göreceği demografik krizi yaşamayacak.
ABD'nin dünyadaki mutlak hegemonyasını engellemek
isteyen Japonya ve Türkiye, bu ortak amaç uğruna birleşerek gizlice bu hegemonyayı
altüst edecek hareketlerde bulunacak.
Burada verilen senaryolar pek çok eksikle dolu.
Buradaki itici güç, bu insansız araçlara kolayca
erişebilen ve hareketli enerji kaynakları bulmaktır.
21. yüzyılda insan çok değerli bir kaynak olacak.
O sırada hala müttefiki olan İsrail, Türkiye'nin
bölgeyi istikrara kavuşturmasına açık veya gizli yollardan yardım edecek.
*************
Kitabın bu bölümünde verilen bilgilerin çoğunu
ikna edici bulmadım.
"Şeyh uçmaz, mürit uçurur." sözünü çok
beğenirim.
Çoğu kimsenin Amerika ve İsrail'i uçurduğunu düşünüyorum.
Bana göre David Passig kitabının tüm bölümlerinde
Amerika'yı uçurmuş.
Amerika ve İsrail hakkındaki düşüncelerimi bir
başka mesajda yazacağım.
David Passig'e göre şu anda soğuk
savaşın içindeyiz ve 2020 yılında soğuk savaş sıcak savaşa dönüşecek.
David Passig'in 2020 yılında olacağını öngördüğü
hiç bir savaşın gerçekleşeceğine inanmıyorum.
Sebeplerini daha sonra açıklayacağım.
David Passig'ini 2050 yılında gerçekleşeceğini
öngördüğü Türk-Japon ittifakının bazı şartlara bağlı olarak daha erken dönemde
gerçekleşeceğini tahmin ediyorum.
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.
David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli
kitabın
DÖRDÜNCÜ BÖLÜMünde altını çizdiğim cümleler şunlar
:
İnsanlık tarihi bir yandan daha fazla olasılığın
bulunduğu ve yaşamın daha kolay olduğu yerlere doğru yayılma gereksinimi, diğer
yandan da insanların diğer grupların kendi yaşadıkları yerleri istila edeceği
korkusuyla şekillenir.
İsrail geçmişte tehditler savurdu , hatta 1973
yılında Mısır'a girerek en önemli ve kalabalık bölgelerin neredeyse kalbine
kadar ulaştı ve Yom Kipur
Savaşı'nı Kahire'den 101 km uzakta bitirdi.
Suudi Arabistan
20. yüzyılın son yıllarında dünya pazarlarında
petrol fiyatları düştükçe (2001 yılında varil başına 10 dolar), Suudi Arabistan
hızlı nüfus artışının yanında petrol üretiminden elde ettiği gelirin düştüğünü
gördü.
Yıllık kişi başına geliri 1980'de 25.000 dolardan 2003'te 8.000 dolara
düştü.
İran
Suudiler kendilerini silahlanan İran'a karşı
korumak amacıyla nükleer silahlar alabilir veya ABD ve İsrail'le birleşerek
korkularının kaynağına ölümcül bir darbe vurabilirler. Bu nedenle Suudi
Arabistan, İsrail'in kendisine gereken ek savunmayı verebilecek tek ülke
olduğunu düşünerek İsrail'le bir barış anlaşması imzalarsa hiç şaşırmam.
Filistin
2010'un başlarında Filistin Yönetimi resmi olarak
Gazze Şeridi'ne egemen olsa da, 25 Ocak 2006'da seçimleri kazandığından
beri buraya HAMAS hakim.
1988 Cezayir'de toplanan Filistin Ulusal Konseyi BM'nin 181 numaralı
kararının sınırları içinde Filistin Devleti'ni ilan etti.
İsrail'de hala birçok kişi tarihte Filistin diye
bir varlık olmadığını, bu nedenle de tanınmaması gerektiğini iddia ediyor.
Ancak tarih bize her yeni ulusal varlığın
sınırlarını kanla çizdiğini gösterir. Filistinliler bu açıdan farklı değil.
Bu varlık kan döküp kurban vermeyi göze aldığına
göre, varlığın geçerliliğini tartışmanın artık fazla bir anlamı yok.
İsrail birden mucizevi bir biçimde bölgeden yok olsa bile, etraflarındaki diğer rejimlere
yapacaklarından korkacakları için Arap ülkeleri Filistinlilere kendi geleceğini
belirleme hakkını vermez.
Friedman, içinde bulundukları coğrafi kapandan
kurtulmaları ve kurulacak bir Filistin devletinin hayatta kalabilmesi için
aşağıdaki dört değişimin gerçekleşmesi gerektiğinden bahsediyor.
4. Açıkça görünen dördüncü şart da bölgedeki
kuvvet dengesinin İsrail aleyhine değişmesi. Örneğin İsrail
toplumunun siyasal ekonomik ve sosyal olarak parçalanarak kendini savunamaması
ve komşularının iyi niyetine gereksinim duyması.
Tarihte uzun süreli statik durumlar yoktur.
İnsanlar hep dengesiz durumları dengeye kavuşturmak için harekete geçerler.
Türkiye'nin iki aşamada bölgesel güç kazanacağını
belirtmiştim. İlk aşamada, büyük ihtimalle 21. yüzyılın ikinci on yılında
Türkiye iki kaldıraç kullanarak konumunu kuvvetlendirmeye çalışacak. İlk kaldıraç
Amerikan yardımı olacak.
Türkiye'nin ikinci kaldıracını kullanarak
Müslüman dünyasındaki lider rolünü kuvvetlendirmesine de karşı çıkmayacak.
Bu ikinci kaldıraç da dindar İslami söylemdir.
2050'li yıllarda Türkiye ABD'yle ihtilaf içinde
olacak.
Bölgede kendine destek arayan İsrail'e ABD'ye karşı bölgesel bir ittifak
kurma teklifinde bulunacak.
Lübnan
Uzmanlar Suriye'nin 2012 yılından itibaren petrol
ithalatına geçeceği konusunda genelde hemfikir.
Maalesef çoğunluk genellikle
liderlerine güvenmez, İsrail'de de durumun farklı olacağına dair
hiçbir belirti yok.
Ancak NATO üyesi ülkeler 2. Dünya Savaşı'nın
travmasından hala kurtulabilmiş değil ve bu talebe gerekli kuvvet, kaynak ve
şevki sağlamayacaklar.
ABD de durumun böyle olacağını tahmin ettiği için Türkiye'yi
2010 yılından itibaren perde arkasında görüşmelerle kuvvetlendirmeye başladı;
Türkiye'ye Rusya'ya karşı açık ve üstü kapalı hareketlerde bulunmasını telkin
ediyor.
Ortadoğu'da, Türkiye'nin doğuda İran'la ve güneyde
Mısır'la açık bir rekabete girdiği yeni bir dönem başlamak üzere.
Rusya uyanıp Türkiye'nin kendi batı yayılımına
karşı oluşturduğu tehlikeyi anladığında İran'ı etkileme çabalarını
hızlandıracak ve İran'ın Türkiye'yi güney ve doğu sınırlarında Suriye ve
Kürdistan aracılığıyla meşgul etmesini sağlayarak Türkiye'nin Kafkaslar'a
uygulayacağı baskıyı azaltmaya çalışacak.
2020'lere doğru İsrail'de sağ demografik ve
politik olarak güçlenecek.
İsrail'de, ülke kurulduğundan beri uygulanan kendini dizginleme
politikasından bıkmış bir nesil yetişiyor.
Bu nesil ülkeyi kuran nesilden daha özgüvenli ve
gururlu olacak, milli onurlarına ebeveynlerinden daha fazla değer verecek ve
kendini daha az frenleyecek. İsrail hışıma gelecek ve politik baskılar kuzey
sınırındaki topografik özelliklerde gömülü coğrafi korkuları güçlendirecek. O
zaman kadar mucizevi bir biçimde Suriye'yle barış anlaşması imzalanmış olsa bile
bu anlaşma büyük tehlikeye girecek.
Suriye'nin üzerindeki baskılar dayanamayacağı
kadar büyük olacak ve taahhütlerini gerçekleştiremeyecek.
Bölgedeki karmaşaya karşı koymaktansa İran'a
dayanmak daha kolay gelecek.
Hatta İran'la Türkiye arasındaki mücadelede İran'ın galip geleceğine
bile inanabilir.
Sina Harekatı (1956), Altı Gün Savaşı (1967) ve
Birinci Lübnan Savaşı (1982) sırasında olduğu gibi muazzam gücüyle saldırıya
geçecek. Suriye ve
Lübnan topraklarına girecek.
İsrail girdiği topraklardan şimdiye kadar verdiği
savaşlarda olduğu gibi kısa zamanda çıkamayacak.
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.
David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
BEŞİNCİ BÖLÜMünde altını çizdiğim cümleler :
Yahudi Milletinin Kökeni
Modern devirde, Tevrat'ın gerçekle alakası
bulunmayan kurgusal bir hikaye olduğunu iddia edenler çıktı.
Bazı araştırmacılar da Tevrat'ın dini bir anlatı
olduğunu ve tarih kitabı olarak görülmemesi gerektiğini belirtiyor. Günümüzdeki
Arap milletleri, özellikle de Filistinliler, bu fikre sıkı sıkı sarılmışlar.
Mısır'dan Çıkış'ın gerçekleştiğini varsayarsak,
günümüzde en çok kabul gören görüş, Tevrat'taki firavunu MÖ 13. yüzyılda
yaşayan 2. Ramses olarak kabul ediliyor. Eğer bahsedilen firavun gerçekten 2.
Ramses ise, Mısır'dan çıkış MÖ 1275-1208 arasında gerçekleşmiştir.
Tevrat Kenan Diyarı'nın sınırlarını Tekvin'de
çiziyor:
Kenan sınırları Sidon'dan Gerar'a doğru Gazze'ye kadar; Sodom, Amora,
Adma ve Zebim'e doğru, Laşa'ya kadar"
(Tekvin, 10:9)
Avram, Şem'in soyundan gelir; bu nedenle Yahudi
nefretinin adı antisemitizmdir.
Kenan şehirlerini bırakarak daha iyi ve anlamlı
bir yaşam bulmak amacıyla dağlara yöneldiğini gösteriyor.
Böylece kendilerini baskı ve kölelikten kurtararak
yeni bir millet olarak, İsrail milleti olarak ortaya çıktılar.
Ancak bu tasvir önemli bir soruyu da beraberinde
getiriyor:
Tevrat neden İsrailoğulları'nı tarihi gerçeğin
tersine yabancı fatihler olarak göstermeyi tercih etti?
Tevrat neden İsrailoğulları'nın kökeninin Mezopotamya'dan gelen Avram
olduğunu söylüyor?
Tevrat'a göre Hz. Musa ilk vahyini Midyan
bölgesinde almıştı.
Bu paranoya kalıbı doğru olsun olmasın, Yahudi milletinin benliğinde yerleşen anlatı, her
nesilde kendisini yok etmeye çalışan birinin olduğudur.
İsrail bölgesel zorluklarla başa çıkabilmek için
deniz kuvvetlerinden çok kara kuvvetlerinin gelişimine ağırlık verdi.
İsrail ancak bir süper güç Levant'ta ve Doğu
Akdeniz'de nüfuzunu hissettirmek ister veya Afganistan'la Akdeniz arasındaki
toprağı
elde etmeye çalışırsa varoluşsal bir tehlikeyle
karşı karşıya kalacaktır.
Gelecekte Ortadoğu'nun Siyasi Durumu
İsrail'in coğrafyası Türkiye'ye karşı davranışlarında tevazu ve saygı
göstermesini gerektiriyor.
Geleceğe Yönelik Düşünceler
Amerikalılar 2008 yılında yaşanan ekonomik krizden beri zor durumda ve ekonomik gerilemenin kısa sürede biteceği
yolunda verilen sözlere ve işaretlere rağmen durum iyi değil.