Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.
Şu
Çılgın Türkler Hakkında
Şu Çılgın Türkler isimli kitabı uzun zamandır okumak istememe rağmen fırsatım
olmamıştı.
Yakın zamanda okuduğum kitap hayal kırıklığı yaşamama sebep oldu.
Kitap "Tarihi kazananlar yazar" mantığıyla yazılmış.
Mustafa Kemal Atatürk'e muhalefet eden hiç kimsenin görüşlerine yer verilmemiş.
Bu nedenle objektif bir çalışma olmadığı inancındayım.
Kitabın "Sonsöz" bölümünde şu cümleler yer almaktadır:
Bugün Türk gençliği biri ötekine benzemeyen iki tarihe inanıyor:
Biri bu romanın esas aldığı, sağlıklı ve dürüst belgelere dayalı, hepimize
gurur veren gerçek tarih...
Öteki Cumhuriyeti yıkmak için çabalayanların uydurdukları, yalanlarla
dolanlarla dolu, sahte tarih.
Bir süre önce söyleyip yazdıkları kimi gülünç, kimi
insanı utandıran yalanları toplayıp gerçekleri belgelerle açıklayan bir kitap
yazmıştım: Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele.
Cevap veremediler. Gazete ve dergilerde bu tür yalanların da arkası
kesildi.
Çünkü
belgelere, kanıtlara, ciddi tanıklara
karşı
yalanı
savunmak mümkün değildir.
Ama kulaklarınıza
yalan fısıldamaya
devam edenler varsa, var olduklarını sanıyorum,
adını
verdiğim
kitaba bir göz atmanızı ve doğruyu öğrenmenizi dilerim.
Yalanın yoldaşı ve savunucusu olmayın.
Yazarın "sahte tarih" diye tanımladığı tarihte belgelere dayalı
olarak yazılmaktadır.
Yazar kendi yazdıklarının gerçek, başkalarının yazdıklarının yalan olduğunu
söylemekle en hafif ifade ile ukalalık yapmaktadır.
Mümkün olduğu kadar OBJEKTİF bir tarih anlayışını yaygınlaştırmak için, kitapta
anlatılan dönemle ilgili kitapta yer almayan bazı BELGELERİ paylaşmak
istiyorum.
Öncelikle OBJEKTİF olmak ifadesi ile ne anlatmak istediğimi belirtmek için bir
örnek vermek istiyorum.
Atatürk'ün Nutuk isimli eserinin
Halk partisinin kuruluş çalışmaları, Lozan Barış Antlaşması ve müteakip
gelişmeler
başlıklı bölümünün
Nurettin Paşa'nın ve babası Mareşal İbrahim Paşa'nın Meşrutiyet inkılabında
nasıl ve ne dereceye kadar rol oynadıkları konusundaki hatıralarım
alt başlığında yer alan ifadeler:
... Efendiler çeşitli vesilelerle duymuş olacağınıza şüphe yoktur ki, ben
kurmay yüzbaşı olur olmaz, Sultan Hamid tarafından Suriye'ye sürüldüm.
Şimdi de Atatürk'ün kendisini Suriye'ye sürdüğünü belirttiği Sultan II.
Abdulhamid'in hatıralarında Mustafa Kemal hakkında yazılanlara
bakalım.
(Hatıralar İsmet Bozdağ tarafından yayınlanmıştır.)
... Hayatımın en karanlık günlerini bu devrede yaşadım.
Hakikaten gazeteler, Çanakkale'de düşmanın durdurulduğunu, büyük zayiata
uğratıldığını yazıyorlardı.
Ben bir türlü bu haberlere inanamıyordum.
Fakat İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale Boğazı'nı zorladığı ve
giremediği bir hakikatti.
Çıkartma yapmaya muvaffak olmuş, ama ordumuzun karşısında mıhlanıp kalmıştı.
Her vasıta ile cepheden haber almaya çalışıyordum.
Muhafız Kumandanı Asım beyi sık sık Saray'a göndererek sahih malûmat almak için
çırpmıyordum.
İşte bu sırada, rabbime şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim zafer
haberi ulaştı.
Düşman, tasını tarağını toplamış, askerlerinin yarısını denize, yarısını
gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti.
Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal bey adında bir miralay (albay) kazanmış!..
Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun!
Uzun bir müddet sonra oğlum Âbit Efendi, benimle konuşurken, bu Mustafa Kemal
beyle tanıştığını söyledi.
Sonradan paşa olmuş... Hem de burada Beylerbeyi sarayında tanışmışlar! teaccüp
ettim.
(Şaştım;. «Burada ne arıyormuş?» dedim, «Yüzbaşı Salih bey (Bozok) arkadaşı...»
cevabını verdi.
Ara sıra arkadaşını görmeye geliyormuş, Âbit efendi ile de bu münasebetle dost
olmuşlar!..
Hatta Mustafa Kemal Paşa, kendisine iki ceylân yavrusu hediye etmiş...
Bundan memnun oldum. Devletimin yüzünü ağartmış bir Paşa'nın Âbit efendiye
yakınlık göstermesi, bir şahsiyeti olduğunu anlatıyordu.
Oğluma, münasip bir mukabelede bulunmasını hatırlattım.
Biraz vakti hâlim olsa, «Bir Altın saat» diyecektim ama, dedikodusundan
çekindiğim hem oldukça müzayeka (geçim sıkıntısı) içinde olduğum için bir şey
söylemedim.
Bir
daha arkadaşına gelecek olursa, haber ver, ben de göreyim,
demekle iktifa ettim.
Gerçekten
bir defa daha gelmiş, bana haber verdiler.
Sırtında bir pelerin vardı ve arkadaşına veda ediyordu.
Uzaktan yüzünü iyice seçemedim ama, sıradan askerlere benzemiyordu;
tehlikeli bir sükûneti vardı.
Enver Paşa'nın kendisinden niçin çekindiğini o zaman anladım.
Bunu, Talât Paşa tutuyormuş!.. Bunlar küçük şeyler!..
Çanakkale'de İngiltere, Fransa gibi iki büyük devletin ordusunu ve donanmasını
durdurdu, yüzgeri ettirdi ya, bana lâzım olan odur !
Muvaffakiyeti için dua ettim.
Sultan II. Abdulhamid'in ifadelerinden bu olayın Çanakkale Savaşından sonra
(muhtemelen 1916 yılı) İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı'nda göz hapsinde olduğu
dönemde geçtiği anlaşılıyor.
OBJEKTİF tarih anlayışını yaygınlaştırmak için yaptığım derlemeleri paylaşmaya
devam edeceğim.
Not : http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk linkinden
bir cümle :
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, mezuniyetinin ardından merkezi Şam'da bulunan
5.Ordu'ya staja gönderildi.