Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.
Risale-i Nur külliyatı Sözler isimli eserin 23. sözünde şu örnek
mevcuttur :
Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua
için cevap vermek var.
Fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek,
Cenâb-ı Hakkın hikmetine tâbidir.
Meselâ, hasta bir çocuk çağırır: "Ya hekim,
bana bak."
Hekim "Lebbeyk," der. "Ne
istersin?" Cevap verir.
Çocuk "Şu ilâcı ver bana" der.
Hekim ise, ya aynen istediğini verir, yahut onun
maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu
bilir, hiç vermez.
***
Vatandaş - devlet ilişkisini çocuk - hekim
ilişkisine benzetirim.
Toplum olarak sürekli devlet şunu şöyle yapsın,
bunu yapmasın diyoruz.
Devlet bizim istediğimizi yapmadığı zaman
yaygarayı basıyoruz.
Hasta, şikâyetlerini söyler, teşhisi doktor koyar, tedaviyi doktor
uygular.
Her tedavide bazı yan etkiler görülebilir. Doktor
bu konuda uyarılarını yapar.
Hasta tedavide yaşadığı sıkıntıları doktora
söyleyebilir, ama hiç bir zaman doktora sen benim
hastalığımı yanlış teşhis ettin, yanlış tedavi uyguluyorsun diyemez.
Doktorluk hastanın uzman olduğu bir alan değildir.
Hasta doktorun söylediklerine uymak zorundadır,
ben senin teşhisini doğru bulmuyorum, tedavini kabul etmiyorum/uygulamıyorum
derse rahatsızlığın artarak devamını peşinen kabul etmiş olur.
Hastalığına teşhis koyan, hastalığı için tedavi
öneren hastanın iyileşmesini beklemek abesle iştigaldir.
Eğer doktorun tedavisinden memnun değilseniz başka
doktora gidebilirsiniz.
Ama genellikle hastalığın tedavisinde kullanılan
yöntem değişmez.
Doktoru değiştirmekle tedavi yönteminin
değişeceğini sanmak saflık olur.
Hayatımızda neleri değiştirebileceğimizi, neleri
değiştiremeyeceğimizi iyi düşünmeliyiz.
Değiştiremeyeceğimiz şeyleri değiştirmeye
uğraşmakla zaman harcayacağımıza değiştirebileceğimiz şeylerle meşgul olalım.